Güven SERİN

Tarih: 18.08.2017 13:14

BALKANLARIN HİKÂYESİ

Facebook Twitter Linked-in

Bitmez bu diyarların hikâyeleri. Binlerce filme, hikâyeye, ağıta; şarkıya bürünüp dertlerini, coşkularını anlatsalar; yine de bitmez, bitirilemez…

İnsanın en bol olduğu yerde, hikâyeler de yığınla… Göçler, karışımlar, etkileşimler…
Klarnetin, kemanın, akordiyonun ülkesi; Attila’da, Büyük İskender; oradan Balkan yerleşimlerine, mimarisine, kutsallığına etki, kalıcı karışımına kadar…
Meşhurdur soğuğu; rüzgârı, fırtınası; kıskıvrak yakalamaya görsün sıcakkanlı insanları; insanlığı. Türküleri, ağıtsal bir anıtsallığa ulaşmış; yeryüzü, şenliğine dönüşecek kadar önemli hale gelmiştir.

Attila’nın Kırbacı şakladığında, Avrupa’nın içlerine; kalbine kadar sokulduğunda; kutsal bir kırbaç gibi saygı ve korku töresi oluşturmuş, diyarların Büyük İskender’i, hiç kimsenin binemedi atı; Bukafalos’a, deneyimli bir hile sayesinde binebilmiş.

Koşmuşlar insanlar; bir kurtuluş, kavuşum yenilik diye Balkanların kenarına, yamaçlarına; rüzgârın, nehirlerin en bol aktığı olduğu yerlere. Ovalar, dağlar, tepeler insan çığlıkları; çan seslerinin hemen yanında ezan sesleriyle şenlenir olmuş.

İnsanlığın soy kütüğü büyük acılara gebeymiş görünse de, büyük sevdaların, kutlamaların, yürüyüşlerin de adıdır; insan…

Bu diyarların yetiştirdiği; bakıp büyüttüğü bir insan; Emir Kusturica bir film yapmaya karar verir. Anlatmak ister; Balkanların en renkli, en acılı topluluğu olan Çingeneleri.

 Bu yüzden bu çalışmanın ismi Dom Za Vesanje-Çingeneler Zamanı olur. Bizim şehrimizde, ülkemizde ismini kullanmaya utanır olduğumuz Çingeneleri; birkaç saate sıkıştıran; oysa birkaç bin yıllık anlaşılmazlıklarını anlaşılır kılmaktır düşünce. Başarılı da olur.

Çingenelere, onlara ait olan ismin yakışırlığı yanında, mercek altına alınan insanın, toplulukların, kınanacak, eleştirilecek ne çok şeyi var sanırken, ne büyük medeniyetlerin izlerini, insana dair ne muhteşem yaşamların dürüstlüğü içinde gözler önüne serilir.

Allı, pullu karartmalarla bizlere yutturulan, şanlı medeniyetlerin, toplulukların hemen kenarında, kıyı mahallelerinde, baraka, koliba, gecekondu yaşamında varlığını sürdüren kara insanların, ak ruhlarının, şen olma becerilerinin niçin, durmadan ritme, değişime, dönüşüme koşma talimi yaptıklarını anlamak mümkün. Josef Koudelka,2008 Nisanında Pera Müzesinde bu insanları, Çingeneleri anlatan fotoğrafları sergilemişti. O günden bu güne; neredeyse üç bin beş yüz gün ve gecenin unutulmazlığı arasına giren, nadide çalışmalar. Mezar taşları kadar zararsız ve onlara dokunan rüzgâr kadar, inatçı, değişken Çingeneler…

Bizim şehrimizde, ülkemizde ısrarla görmekten uzak kaldığımız, onları sadece eğlence hayatına layık bulduğumuz; överken bile yerlere çaldığımız esmer tenli Çingeneler, şimdi Roman olma telaşındalar. Çünkü Çingeneliği, üzerlerine geçirilmiş kötü ruhların ele geçirdiği kirli, kötü bir deri gibi görüyorlar. Onlara bu algıyı yaratan, onları, bu kâbusla karşı karşıya getirenler; bizleriz…

Onlardan, öğretmen, çiftçi, doktor, mühendis, hemşire, muhasebeci yaratmayı düşünmeyen; düşünmekten korkan, bizler… Çingeneler Zamanı, Emir Kusturica çalışmasıdır. Balkanları anlatırken, tüm insanlığı da anlatır. Kutsalların, şan ve şöhretlerin, ırkların ardına saklanan insanların en çıplak halidir; Çingeneler Zamanı…

Hırsızdırlar, uğursuzdurlar, kötü ve çirkinliğin yanında, kirli, pistirler… Hâlbuki zorda kalan, sıkıştırılan, yokluğa, kenara bağımlı tutulan bütün insanlığın geçtiği, geçeceği yol ve yolculuktan başka bir şey değildir; bu değerler. Onların sevdaları, coşkuları, içlerine gömdükleri acıları, bizim gözyaşlarımızdan farklı olmayan davranışları; belki de modern insana, yerli tohumlara düşkün hale gelen büyük medeniyet düşkünlerine, yerelliği, yabanıl hali, sade bir suskunluğu da hatırlatacak; bir gün, bir film, bir tiyatro veya büyük bir insanlık çöküşünden hemen sonra…

Çingeneler Zamanı filmine konusu, oyuncuları kadar Goran Bregovic’in şarkısı da destek olur; Ederlezi, bir seslenişten, ağıttan çok öte; bir mihenk taşı gibidir; asıl olanı ortaya çıkartır; özü, sadeliği, yabanıl ve doğal olanı…

Bu filmde, unutamayacağınız veya unutacağınız her şey bir yana; Çingene kadının; ninenin bakışları; tüm insanlığın ninesi olduğunu fark edip, içinizde ki körleşmiş dehlizlerin kapılarının da açılışına; paslı kapının gıcırtısıyla büyük uyanışı da anlaşılır bulmak, sarsıcı bir buluş olacaktır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —