Cetveli ölçmek yerine, cetveli alıp döven öğretmene benziyorsun hayat!
Günden güne bir hal alıyorsun!
İnsanlar uzaya ulaşırken, ruhlarının derinliklerine bile inemiyorlar ne garip değil mi?
Her gün hayatımıza yeni bir şeyler eklenirken, gittikçe keyfimiz azalıyor.
Her şeye koşar adımlarla yetişmeyi öğrendik ama, sabır denen şey günden güne kan kaybediyor. Hedefler, arabalar, gökdelenler çoğalırken, samanlıkta iğne arar gibi, mutluluğu arar olduk.
Uzmanlık diploma derken, sağduyu sınıfta kaldı. Alışverişi çılgınlar gibi yapıyor bir türlü mutluluğu satın alamıyoruz. Neden böyle yapıyorsun hayat!
Ha dur kıpırdama çekiyorum!
Şimdi oldu yoksunluğumuza birde siyah beyaz eski Türk filmleri havası verelim. Malum bu günlerde çok moda!
Ne güzel günlerdi o zamanlar değil mi? Şimdi pişman olup efkârlanmalık desem yeri!
Yok canın çektiyse aramıza oturup kıskançlık yapabilirsin.
Bir sürü yaşamlar alabora olurken yiyorsa tekme tokat girişelim bir şiire...
Sıradaki şarkıyı da kendimize en güzel nara yapalım. Belki bir yalnızlığı koparırız hayattan!
Hem belki beğeni sayımızda artar.
Sahi siz hala sıkılmadınız mı şu kalabalık yalnızlıklardan?
Aya gidip döndük ama hala yan komşuyu tanımıyor bilmiyor karşıya bile geçemiyoruz!
Bu konu hakkında ki fikrin ne?
Ama merak etme hiç bir yalnızlığı kan tutmaz!
Ne de alt yazı olarak geçmez!..
Hiç bir an da el ele tutuşup geçmez hayatımızdan...
Neyse bu kısmı ileride montaj yapar belki ayarlarız!
Sahi çok merak ediyorum bu gün menüde ne var hayat!
Dur bi tahmin edeyim; yıkanıp çıkan gönüller, tek gecelik aşklar ,kağıt mendil gibi atılan yaşanmışlıklar ,güzel evler, mutsuz aileler, maaşların çifter çifter girdiği, çiftlerin yok olduğu, vitrinlerin hınca hınç dolup, Gönüllerin bom boş olduğu bir menü!
Zalimsin be hayat!