Güven SERİN

Tarih: 21.02.2020 09:53

HATIRLA SEVGİLİ

Facebook Twitter Linked-in

Kim bilir hangi hiç çekişlerle anılır sevgililer; şarkıların arkasına takılıp; “ Dudağımda yarım kalan söylenmemiş son sözümdür. Baki olsa da ayrılık, aşk her daim ölümsüzdür. Hatırla sevgili o eski günleri.” diye şarkının içine girilir ve kaybolunur…

Ölümlü insan hangi gerçeğin bilgisine ulaşmıştır da sevgili adına duyduğu aşkı; ölümsüzlüğe adamıştır. Ölümlü beden, sevgisinin gücünü daha bir kuvvetlendirmek, kendini daha büyük bir sevgiye hapsetmek için mi böyle söyler? Yoksa insanın öteden beri yüklenmiş olduğu içgüdüleri; ölümsüzlüğün farkını mı anlamıştır?

Sevgililer hatırlanmak içindir. Bir kadeh rakının-şarabın dudaklara değdiği anda, bir şarkının mısralarında; tozlanmamış, paslanmamış halde; sevgilinin varlığı sokulur yanımıza. Bedenden öte geçmiş varlık; size gülümsüyordu o an. Ne bir küskünlük, ne bir unutmuşluk girmiştir aranıza. Taptaze bir bakışla süzülür sevgilinin anaç bakışları anason kokularının olduğu mekânda.

Çocukluğun saf zamanları çağırır sizi. Sevgililerin ardı ardına aktığı, zaman içinde size gülümseyip el verdiği zamanların içine girersiniz. Sarı saçlı sevgilinin buz gibi elini tuttuğunda yanlış adreste olduğunuzun farkına varıp narin ve nazik sevgiliyi üzmemek adına; zamana güvenmiş olmanın ağır adımlarıyla uzaklaşırsınız soğuk elleri buz kesmiş ve kalbinizin hiçbir şey hissetmediği sevgiliden…

Hiçbir şeyin farkına varılmadığı zamanların mavi gözlü Aliye’si gelir akla. Platonik düşler ile saklanan mahcup sevgiliye bir karanfil ile ulaşılıp, kolay kazanılmış-lığın zaferini buruk şekilde tatmış olduğum zaman! Belki de hiç yaşanmamış gibi hiçbir özel anların oluşmadığı; Aliye yerine yeşilbaşlı ördek beklediğim sevgiliyi bulmuşluğum, bulamamışlığın, kazanmışlığın, kazanamamış-lığın galip olmayan tarafının buruk zamanları…

Erkek gibi güçlü, ayağı yere sağlam basan, hiçbir sözünü esirgemeyen sevgili el sallar uzaklardan. İlk kez deniz boyu keyfi yaşadığım, panayır kültürünü ve uçan sandalyeleri baş döndürücü zamanların güz sevgilisine gidersiniz.

Şenay’ın “Sev Kardeşim” şarkısının moda olduğu zamanlarda panayır eğlencesinin gece ve müzik ile buluştuğu anda, sevgiliye değer eliniz. Elden önce gözleriniz değmiştir de mahcubiyetin altında hiçbir erotizm yakalamamıştır elin yakaladığı gibi. Elden bedene yayılan sıcak bir kıpırtı; içmeden sarhoş yapmıştır sizi.

Sevgilinin teni teninize değmiş, soluğu soluğunuza geçmiştir. 45 lik plak da şarkı söyleyen sanatçı Yeliz; “ Bu ne dünya kardeşim seven sevene. Bu ne dünya kardeşim böyle. Bir garip buruk içim bilmem ki niye! Belki sevgilim yok diye.” sözleri, sizi daha bir yaklaştırır sevgiliye.

Buğdayların sarı başakları çoktan biçilmiş, orak zamanı geçmiştir. Güz zamanının tatlı bir esintisi gece ile birlikte sarar bedeni. Gecenin serinliği sevgilinin sıcaklığını alt edemez. Göğsünüz-bağrınız açıktır üşüme yaşamadığınız; ispatı olarak. Ayçiçekleri yeşilden, sarıya, sarıdan kahverengine dönüşmüştür sevgiliye en yakın olduğunuz en gerçek zamanda.

Acaba kaçımız sevgililere adanmış vefayı sessizce sakladık? Geçmişin sevgisini, sevgilisini taşımak zordur. Bin bir türlü mazeret buluruz onu atmak için bedenden dışarıya. Ya bir gücenmeyi beslemiş, ya da terk edilmişliği sindirememiş-izdir o ana kadar. Ama sevme, sevgiliye kavuşma; sonsuza adanmışlığın sarhoşluğu-düşüyse; neden ölümlü beden daha ölmeden onu yok sayar ve yok eder?

Yazının büyülü atmosferinde ve bana verilen gazetemin soylu köşesinde en çok ciddi ve büyük insanların hatırlanası sevgililerini merak ederim ben! Hani, kimseye dert yanmayan, sır veremedikleri özendiğimiz yaşamlarında hatırlanacak bir sevgililerinin olmayışlarına yanarım!

Aslında hatırlanacak sevgililer hep vardır da, gelinen nokta, ulaşılan mertebe ağır ve ciddi olmayı gerektirir. Sevgilinin resmini, fotoğrafını ve mektuplarını savunacak cesareti bulamaz halkın en tepesinde durmaya çalışan insan! Mektuplarından, fotoğraflarından geçtim; sevgilinin hatıralarını hiçbir karşılık beklemeden, kendine büyük insan payesi çıkarmadan kaç kişi sahiplenir acaba? Kaç insan; ben de sevmiştim der ve sevgilisine; hatırla sevgili diye iç çeker?

Zoraki yaşamları, ezberletilmiş rolleri, sanattan öte öyle ciddiye almışız ki; yaşadığımızı, bize ait sevgilileri bile yok saymışız; kendimizi yok ettiğimiz, yok kabul ettiğimiz gibi! Kaç kişi kendisini önemser mideden öte? Kaç insan sadece bencil egosundan öte geçer de, bedeni besleyecek olan diğer gıdalara el uzatır?

Uzak çok uzak zamanlardan bir sevgili vardır! Hatıralar şarkı ve şarkıcı ile iç içe geçer; bazen şarkıcı bazen biz söyleriz;

“ Hatırla sevgili, o eski günleri, çocuklar gibi. Efkâr meftunudur aşkın sözsüz okulu. Yalan dünya dürt mevsimde bir bahar olur. Varsın eller gönül yarası kapanır sansın. Kabuğun altında sevgili sen kanayansın” …

Bir filozof seslenmiş uzak diyarların antik çağlarından; “sevgili; güldür, karanfildir, yasemindir. Göktür, denizdir, ırmak, orman, ağaçtır.” diye!

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —