Çeltikler mi biçiliyor? Kırmızı başak mı yolunuyor?
Havalar sıcak da insanlar ne zaman ısınıyor? Fiziken değil manen…
Hemen konuya girelim mi? Yıllar önce hatırlar mısınız bir köşe yazısında buluşmuştuk sizlerle, şu sağda solda parti için koşturanlara, kin tutanlara dost itenlere, bir oy uğruna düşmana bürünenlere birkaç kelam etmiştik. Beldemize geleli üç gün oldu lakin hala soğuk mu insanlar birbirine? Hala bazı hizmetler görmezden mi geliniyor ne? Ya da bana öyle gelmiştir yahu görememişimdir ;) ( böyle düşünmek istiyorum.)
Bilir misiniz Müsellim Cedit ne demek? 1877 yılında Yunanistan ve Bulgaristan’dan gelerek, bölgeye yerleşen atalarımın yeri, Yenikarpuzlu Beldesi’nin eski adı. Ne hikayeler göçtü kim bilir; ne anlar, ne anılar ne analar… Peki bu kasabaya yerleşen o atalarla kaç evlat hasbihal etti? Eminim ki birçoğu… Onlardan aldıkları kültürle yaşadı, o kültürü yaşattı, dilimizi ( pomak halkının pomakça konuşması) bizlere dek taşıdı. Allah onlardan razı olsun. Bizler ne yapıyoruz? Konuşulanı yarım yamalak anlıyor, sürekli konuştuklarında kızıyor hatta birkaç farklı makama girince ağızlarından kaçıran büyüklerimizi paylıyoruz da! Biz neler yapıyoruz tarihimize, neler yapıyoruz kültürümüze, neler yapıyoruz ‘insanlığımıza’ ?
Küçük bir belde Yenikarpuzlu, öyle çok da küçük değil canım; 1 Anaokulu,1 ilköğretim- ortaöğretim okulu(2 ayrı bina), 1 Aile Hekimliği, Çeltik Fabrikaları, 1 Sulama Kooperatifi, 1 Tarımsal Amaçlı Kalkınma Kooperatifi, 1 Balıkçılık Kooperatifi ve 1 Tarım Kredi Kooperatifi, 2 hanımlar için kafe, 1 Eczane, Halısaha, Fast- Food, vs. vs. vs. diyerek giden yerler bulunmakta. ‘Ohooo n’aptın beya kızım sanki ilçe’ dediğinizi duyar gibiyim. Evet hepsi yoktu lakin çalışan belediyecilikle gelişti. Sn. Belediye Başkanımız Ufuk Atalay Girişimcilik örneği göstererek beldemize iş yeri dahi açılması noktasında uğraşlar verdi ve açıldı. Bu vesileyle selam edelim onlara da…
Kültürümüz, insanlığımız demiştik değil mi? Üzüldüğümüz bir nokta da var ki ‘düğünler’… Bazen buradaki hanımların tek sosyal aktivitesi gibi görünse de eğer isteseler geliştirilecek yapılacak çok şey vardır bu beldede.
Ah bazen öyle hayaller kuruyorum ki… Sonra biriyle karşılaşıyorum ve gidiyor, sonra yine kuruyorum ve diyorum ki; hayır Sevtap! Onlar yıksa da sen kuracaksın. Onlar itseler sen gideceksin. Onlar sormazsa sen soracaksın! Neyi mi hali hatrı… Evet evet hal hatır bildiğiniz nasılsın iyi misin sorusu yahu! Yanımdan geçip gidenlerle göz göze baktığımız halde ben sormadan sormuyorlar efendiler… Üzülüyorum.
Bazen bir ‘hoş geldin’ bir ‘geçmiş olsun’ denmiyor. Sokaklar vızır vızır motor sesleriyle dolu. Anne- Babalar aslanlarına hediyeler almış… Ne aslanlar ama! Babası içeri girdiğinde ayaklar kanepenin tepesinde yatar vaziyette olan aslanlar, elinde sigara babasıyla yüz yüze içen aslanlar! Sofraya bir tabak taşımayıp cennetin annelerin ayakları altında olduğunu unutan aslanlar.
‘Anneeeee buakşam ne yemek var? ‘ prensesleri. Arka cebinde telefon, ağzında sakız, bacak bacak üstüne atmış hanfendileri.
Sözüm yalnızca Yenikarpuzlu’ya İpsala’ya değil herkese; biz ne zaman bu hale geldik?
Sana soruyorum Hasan Amca, baban içeri girdiğinde hazır ol duruşuna geçtiğin günleri hatırla, ya sen Ayşe teyze annenin ağzından çıkacak tek bir sözle fişek gibi harekete geçtiğin o günleri.
Ama kızım şimdi 21. Yüzyılda geri kafalılık etme Anne-Baba arkadaş gibi olmalı mı diyorsunuz? Haklısınız amenna ama bu arkadaşlık kankalığa dönmesin ağabey. Bu çocuk senin, bu çocuk sana emanet, bu kültür bizim!
Farkında olmadan itiyoruz çocukları. Yıllar yıllar evvel ‘Çocuktan Gelin Mi Olurmuş?’ başlıklı bir köşe yazısı yazdım İpsala Yerelde 2011 senesiydi, bir arkadaşım kaçarak evlenmişti onun üzerine yazmıştım, bu yazı bu çocuktan mı çıktı demişlerdi, tabi yaşım o zamanlar 17 idi J Orada da dediğim yine şuydu; çocuklarınızla ilgilenin, gözlerinin içine bakın, artık kaldırın başınızı şu telefondan!
Tabletse tablet, motorsa motor aldık bu çocuk hala neden okumuyor, bu çocuk neden bize saygı göstermiyor, bu kız neden hemen evlendi isyanları için çok geç olabilir. Anlayan olun, anlatan olun, dili, geleneği, anne-baba sevgisini, anneanne babaanne dede saygısını, bir büyüğü ile nasıl hemhal olacağını, bir yoksula nasıl yaklaşacağını, sokakta susuz hayvan görünce ‘ çüüü beee ‘ ( Trakya dışında hoşt şeklinde köpek kovma seslenişiJ ) ben korkarım demek yerine Yaradılanı seveceğini Yaradandan ötürü, anlatın. Bırakın düşsün çocuğunuz, siz kalkmayı öğretin, daha düşmeden düşseydin böyle olacaktı demeyin, tecrübe kazansın. Doğru eleştirinin ne demek olduğunu hal diliyle siz öğretin. Siz a partisi b partisi diye ayrılmak yerine yapılan hizmetleri destekleyin ki çocuğunuz da destek olsun. Siz yanlışı uygun üslupla eleştirin ki o da öyle eleştirsin, vurdum kırdım ben burayı beğenmedim’ler yerine, ‘benim bir fikrim var’lar ile çalsın Belediye Başkanı’nın kapısını. Siz böyle bir neslin mimarı olun…
Hal hatırdan kültürümüzden geldik ya şu konuya en çok da onu öğretinöğretelim; samimiyeti, samimi niyeti. Çünkü asıl biz o zaman BİZ’iz, Yenikarpuzlu o zaman Müsellim Cedit! Sahip çıkalım; dilimize, sahip çıkalım dirliğimize, sahip çıkalım birbirimize.
Selametle…