Bazen yağmuru özleriz...
Yağmurun altında şemsiye kullanmadan yorulana dek yürümek, ıslanmak isteriz...
Mevsimlerin en bereketlisi, romantizmin tavan, doğanın görsel şölen yaptığı, en tutkulu aşkların yaşandığı en güzel mevsimdir Sonbahar…
Hele ki sabahın ilk saatlerinde henüz kimseler uyanmamışken, ıslak kaldırımlarda insanın yürüdükçe yürüyesi geliyor...
Sağlıklı bir şekilde günü selamlamak şükretmek, ona merhaba demek ne güzel bir duygudur.
Her gün gezdiğimiz, dolaştığımız hayat kaldırımlarına bakıyorum da insanlar mutsuz, insanlar yorgun birçoğu sanki deli rüzgârın yönüne bırakmış kendini.
Nereye giderse...
Maskelerin arkasında ise mutsuz yüzler, kimsenin kimseye güveni kalmamış.
Yarından ve gelecekten umutsuz.
Bunca olup biten, gözler önüne serilirse olacağı da buydu.
Bazen sormadan edemiyorum kendime...
Nerede o çocukluğumun asil topuklu ayakların zarafeti!
Hiç tanımasak da göz göze gelip selam verilir, ufaktan da olsa tebessüm edilirdi. Hiç tanımasak da düşene el uzatılır, yolunu kaybedenlere doğru adres verilirdi. Hiç tanımadığımız da olsa bir lokma ekmeği paylaşmadan boğazımızdan geçmezdi. Ne çakallara gün doğsun diye izin verilirdi, ne de çocuklar taciz edilirdi. Hele ki çocuklara uyuşturucu satacak tüccarlara asla izin vermezdi.
Bir yabancı değil, mahalleden, sokağımızdan bile geçmesine izin verilmezdi.
Şimdilerde ise güzel ülkemin her bir köşesinde Suriyeli, Afganlı mülteciler ile doldu taştı. Kendi ülkemizde çocuklarımız yabancılaştı yabancı kaldı.
Bir ah çeker yine eskiye döner durur yüreğim….
Biz böyle miydik eskiden….
Televizyonların tek kanalı, medeni aile dizileri yayınlanırdı.
Şimdilerde medeni, aile dizileri yerine, mafya ve eşler bir biribi nasıl aldatabilir diye diziler yayınlanıyor.
Kadınların, anaların gözyaşları sadece mutluluktan akardı.
Şimdilerde ise kadınlar katlediliyor!.Düşünüyorum...
Kadınlar ve çocuklar üzerinden yapılan oyunlar artık bir akım gibi!.
Gün geçtikçe çocuklarımıza ve kadınlara öyle senaryolar yazılıyor ki, sormayın gitsin.
Mahkûm olmuş sisli bir sonbahar sabahına uyanıyorum.
Ciğerlerime kadar ayrılıklar işler, yağmur sonrası toprak kokan ıslak caddeler...
Üşüyen yürekler ise tir tir titrer.
Bir yaprağın sararıp yok oluşunu izliyorum gizliden.
Kim bilir belki de ömrümüze sığdıramadığımız hayatı, rüzgâr savurup bitiriyordu.
Oysaki mevsim sonbahar;
Lodoslara teslim olmuş sevdaları, parçalı bulutlu günbatımlarına emanet etmiştik.