OKUMA TRENİ YOLCUSU/ BİLETSİZ
Okumayı eylemini konuşalım mı biraz? Ben okumayı erteliyorum mesela hele bu sıralar bunu daha da çok hissediyorum ve kabullenmekte zorlanıyorum. ‘yok yahu çok şey okuyorum elime kitap alamasam da bazen, dün şöyle bir yazı okumuştum’ diye giriyorum cümleye… Medyada öyle çok şey okuyoruz ki gözlerimiz, zihnimiz hatta ekranı kaydıran parmaklarımız bile yoruluyor sanırım. Daha çok okuduğum zamanlarda daha az yorulduğum zamanlar saklıydı sanki… Bu sıralar daha az okumama rağmen neden daha çok yoruluyorum diye düşünüyorum…
Sonra bu satırları yazarken taşındığım ilk günlerde bile önce çiçeklerime ve kitaplarıma yer bulduğum günler aklıma geliyor, kitapları ve içindeki hikayeleri düşünüyorum.
Hudutsuz iç çekişlerimizin durağıdır avuçlarımızda misafir ettiğimiz kitaplar, kitaplarla birlikte yola çıkan insanlar. Parmak uçlarımızın satırları okşayarak gezindiği anlar. Göz perdelerimize gizlediğimiz o sahneler… İşte her biri kitapların esintisi.
Bir tren yaklaşıyor olsa şimdi, vagonları kitaplarla yüklü. Mustafa Kutlu almış bir koltuğu, yanında Hasan Ali Yücel. Çaprazına oturmuş Sabahattin Ali, Yakup Kadri, İsmet Özel, Atilla İlhan… Belki bir sonraki durakta bineceğiz biz de. Yetişebilir miyiz böyle bir trene, dermanımız var mı?
Yaklaşıyor tren, küflenmiş raylardaki sesi duyuyoruz, makinist öyle bir çalıyor ki buharlı lokomotifin düdüğünü, korkuyla karışık heyecan dolduruyoruz içerimize. Bu defa yetiştik galiba değil mi? Biletliyiz ve binebileceğiz. Korkuyor muyuz? Belki biraz. Trenin yolcusu olmak eksik kelime sandığımızı, çeyizimizi dolduracak mı?
Okumak; hırçın dalgalar arasında yüzmek ve yorulmamaktır.
Okumak; uzlaşmaktır. Yalın ayak dolaşırken korkusuzca koşmaktır.
Okumak; yalpalarken tutunmaktır, bazı zamanlarda yutkunmaktır.
Bu trene ilk defa binenler; yola çıkmaya hazır mısınız? Ben biletsizim, belki de trene binerken düşürdüm biletimi. Düşünüyorum da elimdeki oyuncağın şarjı bitince mi bulurum kaybolan biletimi…