Güven SERİN

Tarih: 05.08.2016 15:18

Ölümle Örtünmek

Facebook Twitter Linked-in

Küçüklerin en değerli şeyidir; küçük bir yere; yerlere sığınmak… Küçük bir dolap, köşe, oda veya yorgan altı; belki de anne karnının o mucizevî yaşama adım atılan ilk halin hatırasını yaşatmaktır, büyüme sürecinin küçük bir yere sığınma isteği-istekleri…

İnsan denen canlı; her haliyle bir orman, bir dağ, bir deniz gibi; çöl ile vaha, yer ile gök arasında mucizevî bir bilmece…

Bilim insanları boşu boşuna bağırmıyor; her şey çocuklukta gizli diye… Şefkat, nefret, yokluk, varlık… Tokluk ve açlık… Çocukluğa etki eden alfa genleri de unutmamak gerek; insanı şaşırtan şeyler; bazen armut dibine düşmez; armut, elmaya, kayısıya dönüşebilir…

Bir sanatçı var dünyamızda. Neredeyse bütün dünyayı dolaşmış; bizden öte Japonya’nın, Afrika’nın, Avrupa’nın gönlüne sımsıkı sardığı; sevgi dünyasında kalbinde taşıdığı sanatçı; Barış MANÇO…

Barış Manço’nun şarkılarını, bestelerini akademik boyutta incelemenin de gerekli olduğunu inanıyorum. İnsan merkezli, çocuklar ile yaşlılara adanmış; aslında doğul ile ölümü; yaşam ile dönüşümü anlatan bir üniversite…

Ümitsizce haykırıp Allaha seslenen de odur, yolun sonu geldi diyen de odur. Arkadaşım eşek derken, bütün büyükleri çocuklukla yüzleştiren de odur;

Kaç yıl oldu köyden göç edeli/ Mevsimler geldi geçti görüşmeyeli;

Bu ülkede yaşayıp da köy ile bağı olmayan var mıdır? Bir yanımız hep orada; eksi ile artı kutuplar gibi değil midir? Yarı ömrümüz köylü olmaktan kaçıp, utanırken, geri kalan ömrümüzün köy yumurtası, köy tavuğu, köy peyniri aramakla geçtiği trajikomik bir macera değil midir?

Aynalı kemeri incecik bele saran, sabahın, seherin vakitlerinde vurgun yemeyi anlatır sanatçı. Yenilenmenin, yepyeni düşünmenin şafak vaktini ısrarla hatırlatır.

Ben bilirimi ısrarla savunur. Kararlı olmak adına, gençliğin ilk zamanından, bugüne… Bilmeyi, sevda ile başlatır, delilikle ödüllendirir fakat eninde sonunda o çocukluğun kaçışına sığınır; ölümün örtüsüne;

Yardan ayrılmayı bilirken; sıkça hatırlatır şarkılarında ölüme kaçışı… Daha yaşamın başındayken bile…

Barışı, yani kendini sıkça hatırlatır. Örtünün altında ki çocuğu; sevgiye susamış, belki baba figürünü hiçbir zaman bulamamış; bulamayışın ödülünü çocuk ve yaşlılara adayarak dengelemiştir.

Ali’nin yazmasını, Veli’nin bozmasının normal bir dünya yaşamı olduğunu bilmenin yanında; gözyaşını oldukça insanca bir ağlama, ağlayabilme terbiyesini bildirir. Gökler ıslanacak da; bir Barış mı ıslanmayacak?

Keskin sirkenin küpünü düşünecek kadar ılımlı; hoşgörülü, sözüne düşkün… Öyle bir of çeker ki; daha yolun başındayken;

Barış’ın yolun sonuna geldiğini haykırır. Yaşam biterken, kendinin bitmesinin çok olmadığını duyurur. Bu duyurmadır içinde ki sığınma isteğinin anahtarı… Sarılma, onanma, sevilme; gitme, kal seslerini bir insan ruhuyla duyma aşkıdır…

O yüzden; elleriyle büyütür sevgisini. Yüceltir, göklere çıkartır aşkını. Ellerin aldığını; yaşamdaki rekabeti, adaleti, adaletsizliği şarkıların ritmiyle aktarır.

Öyle bir güçtür ki iteneği; dağlara yalvaracak kadar; son bir görüşün önemini; sonun, başlangıca tutunma mucizesini arar…

Delikanlı gibi, şarkısıyla bizi bize anlatır. Delikanlı coşkusunu, akan kanın kırbacını; “ geldim işte, delikanlı gibi!” diyerek, hani çıkışların, kararlılığın kendine ait denge ve dengesizliğini çizer; yüzleşmeye gider; hem de delikanlı gibi

Dönenceyle günü, geceyi, evreni gösterir; görmenin, duymanın harikulade bilim düşüncesiyle. Buluşları, sezgileri, çabaların eşsiz ebedi sanatını söyler aslında;

Biliyorum, duyuyorum; bir gün gelecek dönence… Siyahlık korkutmaz onu. Bilim insanlarını korkutmayan uzay, kara delikler gibi; her daim teleskoplarının başında, bir dağın zirvesinde; soğuk esintilerin odun çatırtıları içinde; kök salan, iz bırakanları ararlar; sanatçının aradığı, sıkça sığındığı ölüm örtüsü gibi;

Çünkü ölümün dönencesini çoktan kavramıştı; bildiği, duyduğu ve sıkça hatırlattığı şey odur;

Tatyos Efediyi de unutmaz; Gamzedeyim deva bulamam, der; kendini bulur, devasızlığın içinde, mutluluğun gerçek olmadığını, acısızlığın en hakiki gerçeği olduğunu bilerek…

Yağmurun ince ve ığıl yağmasını hiç kimse onun gibi içten anlatamaz. Karlı dağların, uzun uzun yolların, pişmanlıkların, ağlamaların ve sevdaların bildirisini yapan kâhin gibidir. Sıkça ölüm örtüsünü örten yaşam iksiri dağıttığı gibi;

“ Yıllar geçer güz yaz olur/ Barış bir gün toprak olur/ Sil gözyaşın durma ah durma! “


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —