Güven SERİN

Tarih: 27.05.2024 16:57

ZAMAN MAKİNESİ ve PAŞAKÖY DİYARI

Facebook Twitter Linked-in

Bilim insanları kim bilir kaç yüz yıldan bu yana düşünürler zaman makinesi denen icadı. Yazarların da böyle bir hakkı, düşünme yöntemi; zamanlar arası geçiş imkânı vardır! Düşler, düşünceler ve edebi iksir ile…

80’ler dizisini izleyip de zaman makinesi denen araca binmeyen yoktur. Öyle veya böyle; ruh, insan denen canlının iradesi, düş ve düşünce gücüyle uçuşur akıp gitmiş zaman nehirleri yatakları çevresinde.

Sizleri, Edirne İpsala Paşaköy’in geçmişine gitmek, hatta inmek için zaman makinesini 45–50 yıl geriye programlıyorum. Bakalım ortaya ne çıkacak! Paşaköy denen diyar nasıl bir yermiş!

Daha önce Kocayol’un Türküsü diye bir yazı yazmış, ucundan dokunmuştum Paşaköy’e. Yama denen yerin artık yok hükmünde olduğunu içim acıyarak söylemek isterim. Meşe ağaçları çoktan kül oldular… Hani bir çocuk şarkısı var ya; “Baltalar elimizde” diye…

Paşaköy’ün 45–50 yıl öncesi, tam anlamıyla dört mevsimin “Çok sağlam-Hakkıyla” yaşandığı zamanlardı. Kış, kışlığını yapar bazı yerlere birkaç metre kar yağardı. Hele karla birlikte ağıllardaki kuzu sesleri, bahara yazgılıydı. Kış mevsiminin bahara açılan kapı sesleri gibiydi, küspe kokan ağıllardan yayılan kuzu sesler…

1972 yılına gideceğim. İsmail Aguş’un terzi dükkânının olduğu zamana! Yanında bir de çalışanı vardı. İsmi Rıdvan. O zamanki delikanlılar gibi, az konuşan, saygılı, biraz mahcup ve işini yapan uzun boylu Rıdvan. Terzi çırağı bir çocuk vardı. Okullar yaz tatili olunca İsmail Aguş’un yanında işe başlayan. Önce ütü, sonra ilik açmasını öğrenen, sıklıkla Şefik Baş’ın işlettiği kahveye çay almaya giden, gidip de geç gelen çocuk…

İsmail Aguş’un terzihanesine sadece işyeri, esnaf dükkânı demek doğru olmaz. Orası, aynı zamanda büyüklerimizin gelip de lezzetli ve organik sohbetler ettiği, buluşma, tartışma okuluydu…

Berber Ahmet, kolonyanın hakikisini kullanırdı. Berber Ahmet’in çok güzel huyları vardı: Soru sormak! Merak etmek! Alınan cevapları bütüne taşımak… Yaz günleri tıraş olmaya gelen çocukları muhakkak dışarı çıkartır, güneşin altında bekletirdi. Niçin? Saçları ıslak veya nemli olduğu için…

Ayakkabıcı Enver’den söz etmeden geçemeyeceğim. Paşaköy’ün doğma büyüme evladı değildi. Sonradan dâhil olmuştu. Çok küçük, temiz ve düzenli ahşaptan yapılmış ki evi vardı. Çocuklara göre “müze” görünüşlü ayakkabıcı dükkânıydı. Dükkânı iki bölümden oluşuyordu. Ön bölüm, tamirat bölümü sayılsa da, içerisi müze gibiydi. Bakımlı, kutu kutu kesme şekerler, boy boy çaydanlıklar, dizi dizi çay bardakları. Arka bölümde onun yatıp, dinlenip uyuduğu yer.Sanırdınız Van Gogh’un atölyesi veya Kafka’nın gizli sığınağı…

Şehirli, titiz bir duruş, Ayakkabıcı Enver’in ana karakteriydi. Sinema işletmecisi Hüseyin Bey gibi… Fötr şapkası yüzünden Paşaköylü sayılamamıştı bir türlü. Oysa sinema kültürünü, İstanbul’u, şehri getirmişti sık sık elektrikleri kesilen Paşaköy insanlarına. Cahit Yamalı ve Kardeşler de hemen Sinemacı Hüseyin’in komşusuydu. Her daim salep, dondurma, limonata kokan serin, loş yerin işletmecisiydiler. Dondurmanın dondurma gibi koktuğu Paşaköy zamanlarında.

Biraz ileride iki katlı Paşaköy Sağlık Ocağı. Ardından Paşaköy İlkokulu, öğretmenlerin kaldığı tek katlı zarif evler içinde yaşayan disiplin, öğreti yüklü öğretmenler yaşardı.

Kıraathane denen yerlerdeki çay kokuları kış zamanları ayrı, bahar zamanları ayrı yayılırdı, Balkanların diyarı olan yere. Paşaköy ovası nasıl bir yerdi derseniz; her tarlanın içinde bir ahlât ağacı ve etrafa yayılmış, mısır, buğday, ayçiçeği, bostan tarlaları bulunurdu. Bağ bahçeye girmeyeceğim. Çünkü bağı bahçesi olmayan yok gibiydi. Sonbahar zamanı pekmez kokuları o yüzden sarardı Paşaköy’ün her yanını ve kırlarını…

Arap Hasan’ın ve Hamamcı Osman’ın meyhanesi ayrı yaş gruplarını ağırlardı. Uzun boyu, güçlü duruşuyla Arap Hasan, ızgarasının başında henüz bozulmamış organik ve lezzetli etleri pişirirdi. Omzunda beyaz bir peşkir, sıcak ateşin terlerini silmeye her daim hazır vaziyette…

45–50 yılın Paşaköy zamanında büyük küçük çatışması diye bir şey yoktu. Stres nedir? Diye sorsalar, insana gülerdi Paşaköy’ün insanları. Ya şimdi?45–50 yıl sonra şehirlere geldiğimizde; yalnızlık, stres ve yapaylık başköşeye oturmuş halde. Zaman makinesini hangi zamana ayarlamalı? Boşluk duygusunu, ezilme iniltilerini, yok eden zamanlara mı?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —